Film endüstrisinde yeterince kadının bulunmadığı, endüstride olan sayılı kadın sanatçılara da yeterince ödül verilmediği film severler arasında her zaman konuşulur. 94 yıldır yapılan Oscar ödüllerinde sadece 8 kadına en iyi yönetmen adaylığı verilmiştir. Neredeyse bir asırdır verilen bu ödüllerde sadece iki kadın en iyi yönetmen ödülünü kazanmıştır: Kathryn Bigelow ve Chloe Zhao. Golden Globe en iyi yönetmen ödülünü kazanan kadın sayısı ise üçtür. Bu senenin Emmy adaylarında da erkek sanatçılar kadın sanatçıların iki katı daha fazlaydı…
Senaristlik, yapımcılık veya yönetmenlik…Filmlerde kadınların varlığı yeterince hissedilmiyor. Sinemanın geçmişine de bakıldığında hemen kadınların sadece aşırı cinselleştirilmiş, hikayesi erkekler etrafında dönen karakterleri canlandırabildikleri akla geliyor. Ancak bu her zaman böyle değildi, tarih sayfalarında unutulmuş, kadınların film endüstrisini yönettiği bir dönem vardı.
Alice Guy, Louis Weber, Dorothy Artzner…işte bunlar sinemanın sessiz film döneminde film endüstrisini domine eden kadınlar.
Filmlerin daha seslendirilemediği, siyah beyaz olduğu sessiz film döneminde film yapmak sadece birer hobi olarak görülüyordu. Bu nedenle toplumun “ciddiye aldığı” endüstrilerde kendilerine yer verilmeyen kadınlar film endüstrisinde kendilerini gösterebilecekleri bir yer bulmuşlardı.
1925’in öncesindeki film endüstrisi her kadının hayali…
Film senaryolarının yarısını kadınların yazdığı, birçok kadının kamera arkası çalıştığı, yönetmenlik veya yapımcılık yaptığı, hatta stüdyo sahibi bile olduğu bir zamandı.
Sinemanın bu dönemi bazı kadınların erkeklerden daha çok para kazanabildiği bir zamandı. Dorothy Parker ve kocası Alan Campbell sinema dünyasına katılmak için Hollywood’a taşındıklarında Paramount stüdyosunda sözleşme imzalamışlardı. Sözleşmeye göre Dorothy, kocasının dört katı maaş kazanıyordu! Senarist Frances Marion 1920’ler ve 1930’larda ABD’nin en çok para kazanan senaristiydi. Lois Weber 1916’da Hollywood’un en çok para kazanan yönetmeniydi. Weber, bu kazancıyla 1917 yılında kendi stüdyosunu kurarak dünyanın ilk kadın stüdyo sahibi oldu.
Bu kadın sanatçıların sesleri filmlerinin feministliğinde duyuluyordu. Lois Weber, Dorothy Arzner gibi isimler filmlerinde erkek ve kadın rollerini sorguluyorlardı. Bu filmler Amerika’nın kadın toplumunun ilgisini çekti. Bir dönem, sinema seyircilerindeki kadın oranı %60, hatta %84’e bile çıktı.
Sessiz film döneminin kadın sanatçıları sayesinde hala günümüzde kullanılan bir sürü film teknolojisi icat edildi. Dorothy Arzner, sesli sinemanın ilk kadın direktörüydü. Aynı zamanda günümüzde neredeyse bütün filmlerde kullanılan boom mikrafonunun da mucidi. Arzner, yönetmenliğini yaptığı The Wild Party filminde aktörler hareket ederken seslerini kayıt etmek istiyordu. Böylelikle bir çubuğun üstüne bir mikrofon bağlayıp aktörlerinin üstüne yerleştirdi ve boom mikrofonunu icat etmiş oldu.
Kadınların sinemadaki varlığı uzun sürmedi.
Wall Street yatırımcıları Hollywood’dan kazanabileceği potansiyeli gördükten sonra Hollywood stüdyolarına yatırım yapmaya başladı ancak yatırımları kadın stüdyo sahipleri değil, erkek stüdyo sahipleri aldı. Böylece film endüstrisinde kadınların sesi zaman içinde kısıldı.
Erkeklerin bu dönemlerde etkin olmayıp sonradan yine sektörde aktif hala gelmelerinin sebeplerinden biri olarak Dünya Savaşı'nı da gösterebiliriz. Amerikan erkeklerinin büyük bir kısmı bu dönemde savaşta yer almış, toplumun kültürel anlamda iş yükünü ise kadınlar çekmiştir. Savaşın bitmesiyle birlikte ise kadınların sinema dünyasında etkisinin azalması aynı dönemlere denk gelmektedir.
Neredeyse yüz yıl sonra hala kadınların sinemada iş bulamaması, kadınlara ödül verilmemesi konuşuluyor…
Senaristlik, yapımcılık veya yönetmenlik…Filmlerde kadınların varlığı yeterince hissedilmiyor. Sinemanın geçmişine de bakıldığında hemen kadınların sadece aşırı cinselleştirilmiş, hikayesi erkekler etrafında dönen karakterleri canlandırabildikleri akla geliyor. Ancak bu her zaman böyle değildi, tarih sayfalarında unutulmuş, kadınların film endüstrisini yönettiği bir dönem vardı.
Alice Guy, Louis Weber, Dorothy Artzner…işte bunlar sinemanın sessiz film döneminde film endüstrisini domine eden kadınlar.
Filmlerin daha seslendirilemediği, siyah beyaz olduğu sessiz film döneminde film yapmak sadece birer hobi olarak görülüyordu. Bu nedenle toplumun “ciddiye aldığı” endüstrilerde kendilerine yer verilmeyen kadınlar film endüstrisinde kendilerini gösterebilecekleri bir yer bulmuşlardı.
1925’in öncesindeki film endüstrisi her kadının hayali…
Film senaryolarının yarısını kadınların yazdığı, birçok kadının kamera arkası çalıştığı, yönetmenlik veya yapımcılık yaptığı, hatta stüdyo sahibi bile olduğu bir zamandı.
Sinemanın bu dönemi bazı kadınların erkeklerden daha çok para kazanabildiği bir zamandı. Dorothy Parker ve kocası Alan Campbell sinema dünyasına katılmak için Hollywood’a taşındıklarında Paramount stüdyosunda sözleşme imzalamışlardı. Sözleşmeye göre Dorothy, kocasının dört katı maaş kazanıyordu! Senarist Frances Marion 1920’ler ve 1930’larda ABD’nin en çok para kazanan senaristiydi. Lois Weber 1916’da Hollywood’un en çok para kazanan yönetmeniydi. Weber, bu kazancıyla 1917 yılında kendi stüdyosunu kurarak dünyanın ilk kadın stüdyo sahibi oldu.
Bu kadın sanatçıların sesleri filmlerinin feministliğinde duyuluyordu. Lois Weber, Dorothy Arzner gibi isimler filmlerinde erkek ve kadın rollerini sorguluyorlardı. Bu filmler Amerika’nın kadın toplumunun ilgisini çekti. Bir dönem, sinema seyircilerindeki kadın oranı %60, hatta %84’e bile çıktı.
Sessiz film döneminin kadın sanatçıları sayesinde hala günümüzde kullanılan bir sürü film teknolojisi icat edildi. Dorothy Arzner, sesli sinemanın ilk kadın direktörüydü. Aynı zamanda günümüzde neredeyse bütün filmlerde kullanılan boom mikrafonunun da mucidi. Arzner, yönetmenliğini yaptığı The Wild Party filminde aktörler hareket ederken seslerini kayıt etmek istiyordu. Böylelikle bir çubuğun üstüne bir mikrofon bağlayıp aktörlerinin üstüne yerleştirdi ve boom mikrofonunu icat etmiş oldu.
Kadınların sinemadaki varlığı uzun sürmedi.
Wall Street yatırımcıları Hollywood’dan kazanabileceği potansiyeli gördükten sonra Hollywood stüdyolarına yatırım yapmaya başladı ancak yatırımları kadın stüdyo sahipleri değil, erkek stüdyo sahipleri aldı. Böylece film endüstrisinde kadınların sesi zaman içinde kısıldı.
Erkeklerin bu dönemlerde etkin olmayıp sonradan yine sektörde aktif hala gelmelerinin sebeplerinden biri olarak Dünya Savaşı'nı da gösterebiliriz. Amerikan erkeklerinin büyük bir kısmı bu dönemde savaşta yer almış, toplumun kültürel anlamda iş yükünü ise kadınlar çekmiştir. Savaşın bitmesiyle birlikte ise kadınların sinema dünyasında etkisinin azalması aynı dönemlere denk gelmektedir.
Neredeyse yüz yıl sonra hala kadınların sinemada iş bulamaması, kadınlara ödül verilmemesi konuşuluyor…