Muhalif Röportaj / Oğuz Büber
LGBTİ+ Onur Haftası etkinliklerinde geçmişte hiçbir sorun çıkmazken, bugün kaymakamlıklar tarafından bile yasak getiriliyor. Onur Haftası’na ilişkin etkinliklerin yapılmasına farklı kesimlerden de tehditler mevcut.
Biz de konuyu LGBTİ+ bireylerin Türkiye'de yaşadıkları hukuksal ve sosyal ayrımcılığın, belirlenmesi için amacıyla bir önerge hazırlayarak TBMM Başkanlığı'na sunan Eski CHP’li vekil Prof. Dr. Binnaz Toprak’a sorduk. Kendisi o gün önergeyi sunarken yaşadıklarını, bu kimliği taşıyanların karşılaştığı sıkıntıları detaylı bir şekilde anlattı.
Soru: Bizim için LGBTİ+’leri vatandaşların yaşadıklarını tanımlayabilir misiniz? Türkiye’de ne zorluklarla mücadele ediyorlar?
B.T: Ben milletvekiliyken bu konuda mecliste bir önerge verdim. CHP'li 59 milletvekili arkadaşım bu önergeyi imzaladı. Aslında önergenin verilmesi için 20 imza bile yeterliydi. Vaktim olsaydı çok daha fazla imza da alabilirdim. Önergenin amacı da, bir meclis komisyonu kurulmasıydı. LGBTİ+ bireylerin sorunlarına dikkat çekilmesi, sorunlarının araştırılmasıydı asıl amaç. Bu önerge Meclis gündemine geldi ve konuşuldu; tabiki AKP oylarıyla reddedildi. Bu konuyu öncesinde AKP'li kadın milletvekilleri ile de konuştum. Bunun herkesin yaşayabileceği bir durum olduğunu söyledim. Sizin de küçük çocuklarınız var, bu bir hastalık değil onlarda da görülebilir dedim. Fakat oylamaya gelindiğinde oy kullanmadılar.
Bu LGBTİ+ kitlesi gerçekten de son derece ayrımcılığa maruz kalıyor. Türkiye'de de dünyanın pek çok ülkesinde de bunun kanayan bir yara olduğunun farkına varıldı. Sonucunda da LGBTİ+ önemli özgürlükler kazandı. Her toplumda bu olgu var ve dediğim gibi bunu hastalık olarak görenler yanılıyorlar. Çünkü yapılan dünya kadar araştırma var bu konuda. İnsanlar doğuştan böyle ve ülkemizin vatandaşları olan kişiler de buna dahil.
Bu çocukların, gençlerin annelerinden korkunç hikayeler dinledim. Bu gençlerin başlarına ağır şeyler geliyor, ayrımcılığı uğruyorlar. Benim ilgilenmemle de meclise gelip benimle konuştular. Bu vesileyle kendilerini daha yakından tanıma şansım oldu.
Soru: Onur Haftası etkinliklerinin yasaklanmasının temel nedeni ne?
B.T: Şimdi o dönemde bu onur yürüyüşlerine izin vardı. Hiçbir şey de olmuyordu. Yani polis yoktu bir kere ortalıkta. Ama hani kavgaydı, gürültüydü, huzur bozmaktı böyle şeylerin hiçbiri yaşanmıyordu. Birçoğumuz milletvekili olarak katıldık bu onur yürüyüşlerine. Zaten o gün yürüyen herkes illaki cinsel yönelimi farklı olan insanlar değildi. Destekleyen çok sayıda LGBTİ+ içerisinde yer almayan genç de vardı. Çünkü bunu bir hak olarak görüyorlardı. Bu kesimin sorunlara bakarsanız sağlık hizmeti almaktan tutun; iş bulmaya, ev bulmaya, iş buldukları takdirde mobbinge uğramaya kadar birçok sıkıntı görebilirsiniz. Sokak ortalarında kendileriyle alay edilmesinden öldürülmelerine varana dek problemler mevcut. Yani korkunç korkunç hikayeler içeriyor.
Böyle bir hakkı yok polisin. Hiç kimsenin sokakta durdurup da karakola çekip üstünü başını arayamaz hele hele yok, pantolonunu çıkar, yok üstünü çıkar diyemez. Rezalet bir şey bu. Ama bunlar oluyor Türkiye'de.
Kime ne zararı var?
Senede bir kere dünyanın bütün medeni memleketlerinde kutlanan bir hafta bu onur haftası kime ne gibi bir zarar var? Biliyorum birtakım insanlar da ya bizim çocuklarımız da bunları görürse de aynı yola sapar diye düşünüyorlar. Öyle bir şey yok, yapılan araştırmalar da bunu gösteriyor. Yani hiç kimse özendiği için cinsel yönelimini değiştirmiyor. Hevesle veya ya şunu ben de bir deneyeyim. Bak burada böyle insanlar var falan, böyle bir şey olmuyor yani bunu çevremizden de biliyoruz olmadığını. Yani Türkiye'de farklı olan herkese karşı o kadar büyük bir önyargı var ki. Ve maalesef bu önyargılar da bu iktidar tarafından teşvik ediliyor.
Soru: LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’ne karşı aynı gün ve saatte etkinlik düzenlemeyi planlayan karşıt görüşlü gruplar bulunuyor. Böyle bir durum gerçekleşirse, nasıl bir sonuçla karşılaşılabileceğini düşünüyorsunuz?
B.T: Yani şimdi bu da bir bahane oluyor iktidar için. Bu durumu ben içki meselesinden biliyorum. Geçmişte akademisyenken yaptığım bir araştırmada değinmiştim. Türkiye'nin Anadolu'nun hemen hemen her yerinde bu içkili mekanlar kentin dışına atılmış, bir kısmı da kapatılmıştır. Kapatılma gerekçesinde ise AKP'li belediye başkanları; efendim halkımız istemiyor demiştir. Yani bunu çok sık duyuyoruz. Halkın ne isteyip ne istemediğine onlar karar veriyor. 3 kişi şikayet etse karar veriyorlar ve bu genelleştirip halkımız istemiyor şekline dönüştürüyorlar. Dolayısıyla burada da öyle bir durum var. Şimdi bunu bahane edip bakın işte görüyor musunuz halkımız istemiyor diyebilirler.
Türkiye çağa ayak uydurmalı
Çok kötü olur öyle bir şey olursa çünkü kavga gürültü çıkacak demektir bu. Bu duruma başka ne söylenebilir bilmiyorum. Türkiye'nin hakikaten bu çağa ayak uydurması bu çağın hassasiyetlerine; insanların farklı olduğuna, bu farklılıkları kabul etmemiz gerektiğine, bu farklılıkla yaşamamız gerektiğine ve bu farklılıkların da aslında bir zenginlik olduğuna uyumlanması gerekmektedir. Bunu yalnızca LGBTİ+'liler için söylemiyorum; Alevilere, Kürtlere karşı da önyargılar bulunuyor. Yapılan bütün araştırmalar birçok kimliği komşu olarak bile kabul etmediklerini gösteriyor. Bunlarla mücadele edilmesi lazım. Mücadelenin ön saflarında da siyasilerin olması lazım ancak olmuyor.
LGBTİ+ Onur Haftası etkinliklerinde geçmişte hiçbir sorun çıkmazken, bugün kaymakamlıklar tarafından bile yasak getiriliyor. Onur Haftası’na ilişkin etkinliklerin yapılmasına farklı kesimlerden de tehditler mevcut.
Biz de konuyu LGBTİ+ bireylerin Türkiye'de yaşadıkları hukuksal ve sosyal ayrımcılığın, belirlenmesi için amacıyla bir önerge hazırlayarak TBMM Başkanlığı'na sunan Eski CHP’li vekil Prof. Dr. Binnaz Toprak’a sorduk. Kendisi o gün önergeyi sunarken yaşadıklarını, bu kimliği taşıyanların karşılaştığı sıkıntıları detaylı bir şekilde anlattı.
Soru: Bizim için LGBTİ+’leri vatandaşların yaşadıklarını tanımlayabilir misiniz? Türkiye’de ne zorluklarla mücadele ediyorlar?
B.T: Ben milletvekiliyken bu konuda mecliste bir önerge verdim. CHP'li 59 milletvekili arkadaşım bu önergeyi imzaladı. Aslında önergenin verilmesi için 20 imza bile yeterliydi. Vaktim olsaydı çok daha fazla imza da alabilirdim. Önergenin amacı da, bir meclis komisyonu kurulmasıydı. LGBTİ+ bireylerin sorunlarına dikkat çekilmesi, sorunlarının araştırılmasıydı asıl amaç. Bu önerge Meclis gündemine geldi ve konuşuldu; tabiki AKP oylarıyla reddedildi. Bu konuyu öncesinde AKP'li kadın milletvekilleri ile de konuştum. Bunun herkesin yaşayabileceği bir durum olduğunu söyledim. Sizin de küçük çocuklarınız var, bu bir hastalık değil onlarda da görülebilir dedim. Fakat oylamaya gelindiğinde oy kullanmadılar.
Bu LGBTİ+ kitlesi gerçekten de son derece ayrımcılığa maruz kalıyor. Türkiye'de de dünyanın pek çok ülkesinde de bunun kanayan bir yara olduğunun farkına varıldı. Sonucunda da LGBTİ+ önemli özgürlükler kazandı. Her toplumda bu olgu var ve dediğim gibi bunu hastalık olarak görenler yanılıyorlar. Çünkü yapılan dünya kadar araştırma var bu konuda. İnsanlar doğuştan böyle ve ülkemizin vatandaşları olan kişiler de buna dahil.
Bu çocukların, gençlerin annelerinden korkunç hikayeler dinledim. Bu gençlerin başlarına ağır şeyler geliyor, ayrımcılığı uğruyorlar. Benim ilgilenmemle de meclise gelip benimle konuştular. Bu vesileyle kendilerini daha yakından tanıma şansım oldu.
Soru: Onur Haftası etkinliklerinin yasaklanmasının temel nedeni ne?
B.T: Şimdi o dönemde bu onur yürüyüşlerine izin vardı. Hiçbir şey de olmuyordu. Yani polis yoktu bir kere ortalıkta. Ama hani kavgaydı, gürültüydü, huzur bozmaktı böyle şeylerin hiçbiri yaşanmıyordu. Birçoğumuz milletvekili olarak katıldık bu onur yürüyüşlerine. Zaten o gün yürüyen herkes illaki cinsel yönelimi farklı olan insanlar değildi. Destekleyen çok sayıda LGBTİ+ içerisinde yer almayan genç de vardı. Çünkü bunu bir hak olarak görüyorlardı. Bu kesimin sorunlara bakarsanız sağlık hizmeti almaktan tutun; iş bulmaya, ev bulmaya, iş buldukları takdirde mobbinge uğramaya kadar birçok sıkıntı görebilirsiniz. Sokak ortalarında kendileriyle alay edilmesinden öldürülmelerine varana dek problemler mevcut. Yani korkunç korkunç hikayeler içeriyor.
Size korkunç hikayelerden bir örnek anlatayım. Kadına yönelik şiddetle mücadele eden Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nin bir toplantısındaydım. Bu kadın derneklerinin toplantısında hep kadınlar yer alır. Farkına vardım ki büyük bir çoğunluk kadın olmasına rağmen bir takım genç erkekler de var. Hatta sevindim a-a dedim. Yani gençler bu kadın sorunsalına ilgi duyuyorlar. Bir tanesi kalktı konuşmaya başladı ve de yani giyiminden kuşamından son derece öyle düzgün giyinmiş bir gençti. Sokakta yürürken Beyoğlu'nda polis durdurmuş gel bakayım sen karakola demiş. Karakolda; polis pantolonunu indir bakayım demiş ve anladığım kadarıyla da slip iç çamaşırı giyiyormuş. Kabahatler Kanunu'ndan ceza yazmış. Kabahatler Kanunu'ndan ceza alan o kadar çok arkadaşları varmış ki…
Böyle bir hakkı yok polisin. Hiç kimsenin sokakta durdurup da karakola çekip üstünü başını arayamaz hele hele yok, pantolonunu çıkar, yok üstünü çıkar diyemez. Rezalet bir şey bu. Ama bunlar oluyor Türkiye'de.
Kime ne zararı var?
Senede bir kere dünyanın bütün medeni memleketlerinde kutlanan bir hafta bu onur haftası kime ne gibi bir zarar var? Biliyorum birtakım insanlar da ya bizim çocuklarımız da bunları görürse de aynı yola sapar diye düşünüyorlar. Öyle bir şey yok, yapılan araştırmalar da bunu gösteriyor. Yani hiç kimse özendiği için cinsel yönelimini değiştirmiyor. Hevesle veya ya şunu ben de bir deneyeyim. Bak burada böyle insanlar var falan, böyle bir şey olmuyor yani bunu çevremizden de biliyoruz olmadığını. Yani Türkiye'de farklı olan herkese karşı o kadar büyük bir önyargı var ki. Ve maalesef bu önyargılar da bu iktidar tarafından teşvik ediliyor.
Soru: LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’ne karşı aynı gün ve saatte etkinlik düzenlemeyi planlayan karşıt görüşlü gruplar bulunuyor. Böyle bir durum gerçekleşirse, nasıl bir sonuçla karşılaşılabileceğini düşünüyorsunuz?
B.T: Yani şimdi bu da bir bahane oluyor iktidar için. Bu durumu ben içki meselesinden biliyorum. Geçmişte akademisyenken yaptığım bir araştırmada değinmiştim. Türkiye'nin Anadolu'nun hemen hemen her yerinde bu içkili mekanlar kentin dışına atılmış, bir kısmı da kapatılmıştır. Kapatılma gerekçesinde ise AKP'li belediye başkanları; efendim halkımız istemiyor demiştir. Yani bunu çok sık duyuyoruz. Halkın ne isteyip ne istemediğine onlar karar veriyor. 3 kişi şikayet etse karar veriyorlar ve bu genelleştirip halkımız istemiyor şekline dönüştürüyorlar. Dolayısıyla burada da öyle bir durum var. Şimdi bunu bahane edip bakın işte görüyor musunuz halkımız istemiyor diyebilirler.
Türkiye çağa ayak uydurmalı
Çok kötü olur öyle bir şey olursa çünkü kavga gürültü çıkacak demektir bu. Bu duruma başka ne söylenebilir bilmiyorum. Türkiye'nin hakikaten bu çağa ayak uydurması bu çağın hassasiyetlerine; insanların farklı olduğuna, bu farklılıkları kabul etmemiz gerektiğine, bu farklılıkla yaşamamız gerektiğine ve bu farklılıkların da aslında bir zenginlik olduğuna uyumlanması gerekmektedir. Bunu yalnızca LGBTİ+'liler için söylemiyorum; Alevilere, Kürtlere karşı da önyargılar bulunuyor. Yapılan bütün araştırmalar birçok kimliği komşu olarak bile kabul etmediklerini gösteriyor. Bunlarla mücadele edilmesi lazım. Mücadelenin ön saflarında da siyasilerin olması lazım ancak olmuyor.